Yunan Medeniyeti ve Kültürü
Ege Bölgesi medeniyetinin bir parçası olan eski Yunan medeniyeti, aynı zamanda bu medeniyetin son devridir. Bu medeniyet, M.Ö. VII. yüzyılda (M.Ö. 700-510) hızla gelişmiş; M.Ö. V. – IV. yüzyıllarda (M.Ö. 510-359) en parlak seviyesine çıkmıştır.
Anadolu, Mısır ve Mezopotamya medeniyetleri hakkındaki bilgilerin az olduğu zamanlarda; bütün medeniyetlerin kaynağı Yunan medeniyeti olarak kabul edilirdi. Özellikle Yunan medeniyetinden faydalanmak, özelliklerini taşımak ve ona bağlanmak medeni olmanın şartı idi. Yapılan inceleme ve araştırmalar Yunan medeniyetinin, yukarıda bahsedilen üç ana medeniyetin temelleri üzerine oturduğunu göstermiştir .
Şehir Devletlerinin Kurulması
Hint – Avrupa asıllı bir kavim olan Dorlar, şiddetli hücumlarla M.ö. 1200 yılından itibaren bütün Yunanistan’ı istila ettiler. Dorlar, zapt ettikleri toprakları bütün bir kabilenin malı saymışlar ve aralarında ad çekme (Kleras) ile eşit olarak paylaşmışlardır. Bu sebeple Yunan medeniyetinin ilk zamanlarında, şahsi mülkiyet yerine kollektif mülkiyet görülmektedir. Daha sonra Dorlar, yerli Aka halkını toprağa bağladılar. Aynı zamanda onları köle haline getirdiler. Köleler, Dorların hizmetlerini görmek ve tarımla uğraşmakla görevliydiler. Ayrıca soylu ailelerin zenginliği, kölelerin sayısı ile ölçülürdü.
Zamanla toprak sahibi Dorların, salgın hastalıklar, savaşlar, evlenme, miras, bol urünlü ya da kıtlık yılları, satın alma gibi sebeplerle bir bölümü zenginleşti. Aynı zamanda diğer bir bölümü de fakirleşti. Fakirleşen insanlar ekonomik bakımdan varlıklarını koruyamadılar. Varlıklarını devam ettirebilmek için zenginlerin himayesine sığınmak mecburiyetinde kaldılar. Böylelikle Dorlar arasında zengin ve seçkin asiller sınıfı (aristokratlar) meydana geldi.
Dorlar, köy ve kasabalara yerleştiler. Böylelikle köy ve kasabalar zamanla büyüyerek polis adı verilen şehirler haline geldi. Polisler, etrafı surlarla çevrili bir şehir ile birlikte; şehir etrafındaki köyler ve topraklardan meydana geliyordu. Bu şehir devletleri içinde en önemlileri Atina, İsparta, Korint, Tebai ve Larisa’dır.
Kolonilerin Kurulması
Polislerde verimli toprakların asillerin elinde bulunması ve nüfus artışı karşısında baş gösteren yiyecek sıkıntısı; Yunanlıları kademeli olarak yeni topraklar aramak üzere göçe sevk etti. Bunlardan başka ticaret ve sanayinin gelişmesi sonucunda, ham madde ve yeni pazarlar bulma ihtiyacı ile yurtlarını bırakan Yunanlılar; Akdeniz, Marmara ve Karadeniz’in muhtelif yerlerinde koloniler kurdular(M.ö. 750-550). Bu kolonilerin bir bölümü tarım kolonisi, diğerleri de ticaret limanı ya da pazar yeri olarak kurulmuştur.
Koloni olarak kurulan şehirlerin etrafı surlarla çevrilmiş ve şehrin civarındaki topraklar eşit parçalara bölünerek göçmenlere dağıtılmıştı. Her koloni kendini kuran anayurttaki Yunan şehri ile ilişkisini kesmemiş; bulunduğu yerde hür ve bağımsız bir devlet gibi varlığını sürdürmüştür. Ayrıca Yunanlılar, kolonileri ikinci bir yurt saymışlar ve koloniler sayesinde çok zengin olmuşlardır.
Yunanlılar, kolonilerdeki yerli halkla ilişki kurunca dil, din ve kültür yönünden kendilerinin bir bütün olduklarını anlamışlardır. Kendilerine Hellen, yerli halka ve diğer kavimlere Barbar (yabancılar) demişlerdir.
Devlet Yönetimi
Yunanistan’da Makedonyalıların hakimiyetine kadar siyasi bir birlik kurulamamıştır. Her şehir(polis) başlı başına bir devlet (şehir devleti) olarak varlığını korumuş ve devam ettirmiştir.
Şehir devletlerinin başında krallar bulunuyordu. Her şehir devleti birbirinden az çok farklı; ancak aynı idare ve teşkilata sahipti. Her şehir devleti kendine mahsus özel kanunlarla idare ediliyordu. Ayrıca hür vatandaşların hepsi, yönetimde söz sahibiydi.
Şehir devletleri içinde yaşayan sosyal gruplar, zamanla farklı bir yapıya sahip oldular. Tek zenginlik kaynağı olan toprak ve sürüler, asillerin elindeydi. Aynı zamanda kralın yakını olan asiller, meclise girme hakkına da sahiptiler. Zamanla güç kazanan asiller, kralları ortadan kaldırdılar ve idareyi ellerine geçirdiler.
Ticaret hayatı, kolonilerin sayesinde çok canlı bir duruma geldi. Gemici, sanatkar, sanayici ve tüccarlardan meydana gelen orta sınıf doğdu. Bu orta sınıf, köylüler ile birleşerek, idarede söz sahibi olmak amacı ile asillere karşı mücadeleye başladı. Uzun mücadeleler sonucu bazı şehirlerde karşılıklı müzakere ile bazı şehirlerde ise kanlı kavgalarla herkese uygulanacak yazılı kanunlar yapılmasını sağladılar. Bunlardan sonra kanunlar, şehir meydanlarında toplanan yurttaşlar tarafından yapılmaya başlandı.
Tiranlar
Yurttaşlık hakkına sahip olanların sayısı(10.000) fazla değildi. Çünkü kalabalık bir nüfusa sahip köylü ve köleler ile kadınların söz hakkı yoktu. Durumundan memnun olmayan orta sınıf ve köylülerin işbirliği sonucunda, tiranlık denilen yeni bir siyasi formül ortaya çıktı. Tiranlık adı verilen bu siyasi rejimde, bütün yetkiler Tiran adı verilen kişiye bırakılıyordu. Aynı zamanda Tiranlar, geniş halk kitlelerinin desteği ile zorla başa geçiyorlardı. Bu yeni idare, aldığı tedbirler ve yaptığı işler ile önce çok başarılı oldu. Ancak Asillerin imtiyazları kısıtlandı.
Aynı zamanda küçük mülkiyet sistemi yeniden kuruldu. Tiranların bazıları keyfi bir idareci, bazıları da adil ve başarılı bir hükümdardı. Ancak zayıf karakterli tiranların iş başına gelmesi bu sistemi M.ö. VI. yüzyılın sonunda çöküşe götürdü.
Farklı sosyal gruplardan meydana gelen şehir devletleri halkı, hürriyetlerine son derece düşkündü. Tek birleştirici unsur dini inanıştı. Başka bir şehir devletinin hakimiyeti altına girmek şehir halkı için en büyük felaket kabul ediliyordu. Bu sebeple bu düşünce, Yunan şehirlerinin birleşerek siyasi bir birlik kurmalarını engellemiştir (Peloponnes savaşları).
Din
Yunanlılar tabiat kuvvetlerine inanırlar ve saygı duyarlardı. Çok ilahlı (politeist) olan Yunan dininde, ilahlar insan biçiminde düşünülmüş ve öyle gösterilmiştir. Ayrıca Yunan dininin ortaya çıkışında şairlerin ve destanların büyük rolü olmuştur.
Bazıları erkek, bazıları kadın olan ilahlar; insanlar gibi yer, içer, evlenir, çocuk sahibi olurlar; üzülür, sevinir, kızar ve kendi aralarında kavga ederlerdi. Ayrıca İlahların insanlardan tek farkı ölümsüz, kuvvetli ve çok güzel olmaları idi. İlahlarla ilgili olarak şairler tarafından zengin bir mitoloji meydana getirilmiştir.
Yunanistan’ın en yüksek dağı Olimpos’ta ilahların başında, ilahların ve insanların babası olarak kabul edilen Zevs bulunmaktadır.
Gök ilahı Zevs’in karısı, ilahe Hera’dır. Hera, kadınların koruyucusu olup, onlara evlenme ve doğum işlerinde yardım etmektedir. İnsan şeklinde tasavvur edilen ve çok sayıda heykelleri yapılan ilahlar için tapınaklar inşa edilmiştir. Başlıca ilahlar; aydınlık ilahı Apollon, bereket ilahı Dionizos, denizler ve göller ilahı Poseidon, güzellik ve aşk ilahesi Afrodit’tir. Ayrıca tapınaklara sadece rahipler girebilirdi. Aynı zamanda dini törenler tapınağın ön tarafında yapılırdı. Her Yunanlı, rahibe ihtiyaç duymadan kendi ilahını seçer, kendi dünya görüşüne göre inanırdı.
Spor Yarışmaları
Yunanlılar, ilahları eğlendirmek ve memnun etmek için spor, müzik, dans ve şiir yarışmaları düzenlerlerdi. Aynı zamanda bu yarışmalara olimpiyat denirdi. Olimpiyatlar, her dört yılda bir, Olimpiya’da baş ilah Zevs adına yapılırdı. Ayrıca olimpiyat oyunlarının ilki M.ö. 776′da yapılmıştır. Ayrıca olimpiyatlara benzer faaliyetler daha önceden, ön Asya ve Girit’te de yapılırdı.
Olimpiyatlarda, Yunan şehirlerinden gelen halk bir arada toplanırdı. Ancak oyunlara sadece erkekler katılırdı. Kadınlar seyirci olarak dahi içeriye alınmazdı. Altı gün süren yarışmalarda, Yunanistan’ın her tarafından gelen seyirci ve sporcular arasındaki ilişkiler sonucu kültür birliği sağlanmıştır.
Yazı
Yunanlılar, ticari ilişkiler sonucunda Fenikelilerden yazıyı öğrenmişlerdir. Fenike alfabesine, kendi dillerinin özelliklerine uygun harfler ilave etmişler ve kendi bünyelerine uydurmuşlardır. Ancak zamanla birçok alfabe çeşidi ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlisi İyon alfabesi olup, M.ö. V. yüzyılda Atina bu alfabeyi kullanmaya başlamıştır. Daha sonra, bu alfabe Yunan alfabesi olarak bütün Ege Bölgesi’ne yayılmıştır.
Edebiyat
Yunan edebiyatı, efsane ve masallarla başlamıştır. Bir müddet sonra destanlar meydana gelmiş, lirik (içli) şiirler yazılmıştır. Aynı zamanda Belagat ve hitabet önemli konulardan biridir. Hitabet alanında Antiphon, Isokrates, Likurgor ve Demotenes şöhret kazanmışlardır.
Tiyatro, ilah Dionizos adına yapılan törenlerden çıkmıştır. Atina’da biri Odeon adında müzik, şarkı ve dans gösterilerine; diğeri de trajedi ve komedilerin sahnelenmesine ayrılmış iki tiyatro vardı. Tiyatroların 20 – 25 bin kişi alabilecek büyüklükte olması, mükemmel bir akustiğe sahip yapılar olduğunu göstermektedir.
Tarihi ve efsanevi olayları, trajedilerinde ustalıkla yaşatmış yazarlar Aiskhilos, Sofokles ve Euripides’tir. Aristofanes ve Kratinos yazdıkları komedilerde, ünlü devlet adamı Perikles başta olmak üzere; devrin şöhretli kişilerini ve gelenekleri hiciv yoluyla dile getirmişlerdir.
Edebiyat alanındaki ilk örnekler ağızdan ağıza söylenerek geçen destanlardır. Destanların en ünlüsü, İyonya’da meydana gelmiş ve şair Homeros tarafından düzenlenmiş İlyada(llias) ve Odise (Odissea) destanlarıdır. İlyada Destanı, Akaların Truva üzerine yaptıkları seferi; Odise ise, şair Odisseus’un maceralarını anlatmaktadır. Bu destanların Yunanlılar üzerindeki etkisi büyük olmuştur. Destanlar Yunanistan’ın kültür birliğini sağlamıştır.
Felsefe ve Bilim
Yunanistan’da felsefe alanında kainat, ruh ve kader konularında fikirler ileri sürülmüştür. Başlangıcından beri, insanları tedirgin eden soruların cevaplarının düşünce yolu ile bulunmasına çalışılmıştır. Aynı zamanda bu ilim dalında ünlü filozoflar yetişmiştir. Bunların en başta gelenlerinden biri olan Sokrat (Sokrates), ilahi bir kuvvet tarafından insanlara doğru yolu göstermek için görevlendirildiğine inanmıştı. Sokrat’ın amacı kendi kendini tanı vecizesinde belirtildiği gibi, insanın kendini tanımasına yardımcı olmaktı.
Ancak karşılıklı konuşma (diyalog) usûlü ile ders veren Sokrat, yazılı bir eser bırakmamıştır. Onun fikirleri, diğer filozoflar ve öğrencileri ile yaptığı diyaloglarda gizli kalmıştır. Sokrat’ın öğrencilerinden Eflatun (Platon) bu fikirleri Diyaloglar adı altında toplayarak kitap haline getirmiştir.
Eflatun ile Yunan felsefesi çok ileri bir seviyeye çıkmıştır. Eflatun’un öğrencisi Aristo (Aristoteles) Makedonya’da doğmuştur. Eflatun’un akademide verdiği derslere katılmıştır. Buraya akademi denilmesinin sebebi, Atina’da aynı adı taşıyan bir parkta yer almasındandır.
Yunan felsefesi Aristo ile zirveye çıkmıştır. Aristo, deneme ve mantığa dayanan yeni bir felsefi sistem kurmuştur. Aristo, Makedonyalı Büyük iskender’in de hocalığını yapmıştır. Felsefeden başka astronomi, zooloji, botanik, fizik ve politika ilmi üzerinde çalışmıştır.
Yunanlılar matematik, tıp ve astronomi ilimlerinde de ileri gitmişlerdir. Tıp ilminin babası sayılan Hipokrat (Hipokrates), hastalıkların, ilahların vergisi olmayıp tabii sebeplerden meydana geldiğini bulmuştur. Tıbbi uygulamalar konusunda Teşhis Kitabı adlı yazılı bir eser bırakmıştır. Matematikte Pitagoras (Pythageras), astronomide Meton ün kazanmışlardır. Ayrıca astronomide asıl büyük ilerleme Hellenistik Devirde Mezopotamya’da meydana gelmiştir.
Tarih
Tarih yazıcılığı M.ö. V. yüzyılda bir ilim haline gelmiştir. Bodrum’da doğan Herodot’a (Herodotes) tarihin babası unvanı verilmiştir. Rivayetçi tarihçi olan Herodot (M.ö. 485-430), kendi adıyla bilinen tarihinde, Pers Savaşlarını bir doğu batı problemi olarak ele alıp anlatmıştır. Tarih olaylarını bir bütün olarak ele almış, genellikle tarafsız kalmaya çalışmıştır. Fakat, Perikles’in etkisiyle, Pers Savaşlarında Atina’nın rolünü, olduğundan fazla göstermiştir.
Yunan tarihçileri arasında Tukidides’in (Thukydides) yeri başkadır. Tukidides (M.ö. 465-400), kaynakları çok dikkatli incelemiş, olayların sebeplerini bulmaya çalışmış ve bugünkü modern tarihçiliğin esaslarını kurmuştur. Kendisinin de katıldığı Peloponnes Savaşları adlı eserinde, şahsi hüküm ve kanaatlerden kaçınmıştır.
Sanat
Yunan sanatının en önemli eserleri resim, mimarlık ve heykeltraşlık alanında ortaya çıkmıştır. Ayrıca Yunan sanatı, M.ö. VII. yüzyıldaki ilkellik ve ağırlıktan kurtularak, M.Ö. V. yüzyılda en üstün seviyesine ulaşmıştır. Mimaride Dor ve İyon tarzı hakim olmuştur. Yapılar, Yunanistan’da çok büyük; Sicilya ve İyonya’da çok küçük inşa edilmiştir.
Bu iki tarz yanında daha çok sütun başlıklarında kendini gösteren Korint tarzı da yer almıştır. Bu üç mimari tarz, tiyatro ve tapınaklarda bir arada uygulanmıştır.
İlk zamanlarda ağaçtan, madenlerden daha sonra mermer ve diğer taşlardan, ilahlar ve yan ilahlar için heykeller yapılmıştır. İnsan vücudundaki adaleler; el, kol ve ayakların özellikleri, heykellerde çok ustalıkla gösterilmiştir.
Resim önce İyonya’da başlamış; daha sonra Yunanistan’a yayılmıştır. Ressam mühendis Mandrokles, Dariyüs’ün İskit Seferi’nde İstanbul Boğazı’ndan geçişini gösteren bir tablo yapmıştır. Bu eserlerden günümüze vazo resimleri, kil ve taş satıhlar üzerine yapılmış resimler kalmıştır. Ayrıca vazoların üzerine geometrik motifler ve insan resimleri yapılmıştır.
Ayrıca; Roma Medeniyeti ve Kültürü yazımız da ilginizi çekebilir.