Göbeklitepe Nedir ve Nerededir: Dünyanın tarihini değiştiren, doğru bildiklerimizin aslında yanlış olduğunu bize gösteren ve dünya genelinde sansasyon yaratan Göbeklitepe’nin asıl tarihi ne? Bize ne anlatmaya çalışıyor ve neden bu kadar önemli? Bu sorulara yanıt bulabilmek adına bu makalede Göbeklitepe’nin tarihine inmeye çalışacağız. Bu gizemli yapının büyüsüne ve gizemine kapılmak isteyenler için hazırladığımız yazımızda birçok detaya erişmeye çalışacağız.
Göbeklitepe Nedir ve Neden Önemlidir?
Göbeklitepe, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası’na 2008 senesinde dahil olmuştur. Türkiye’de Kültür Bakanlığı tarafından 2019 yılında Göbeklitepe Yılı ilan edilmiştir. Chicago ve İstanbul Üniversiteleri‘nin, Göbeklitepe’de 1963 tanıtımı senesinde ortaklaşa gerçekleştirdiği bir kitap araştırması esnasında V52 Neolitik Yerleşim alanı olarak nitelendirilmiştir. Dünyanın en eski yerleşim yeri Göbeklitepe’dir.
Çap boyu yaklaşık 30 metreyi bulan ve bunlardan yaklaşık 20 adet yuvarlak ve oval biçimindeki yapıların ortasında 2 adet “T” biçiminde, 5 metre yüksekliğe sahip olan kireçtaşından bağımsız olan sütunlar bulunmaktadır. Yapıların iç duvarlarında yer alan daha küçük sütunlar da dikkatleri üzerine çeker.
Göbeklitepe antik kenti ile ilgili bu zamana kadar gerek arkeologlardan gerekse de belgeseller için çalışan bilim insanlarından gelen veriler, neolitik dönemle ilgili derinine araştırma yapılması gerektiği yönünde. Göbeklitepe’nin keşfi ve bu zamana kadar gelen tarihi ile ilgili ise birçok kaynak mevcut. İnsanlığın sıfır tarihi olarak adlandırılan bu yapı, günümüzde de birçok yerli ve yabancı turisti ağırlıyor.
Göbeklitepe Nasıl Bulundu, Keşfi Nasıl Yapılmıştır?
Yüzey araştırmasının 1963 senesinde iki üniversitenin iş birliği doğrultusunda yapıldığı öne sürülse de, Göbeklitepe’nin resmi keşfi 1994 senesine dayanmaktadır. Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından resmi olarak 1994 senesinde keşfedilen Göbeklitepe, 1983 senesinde de sıra dışı bir olay ile anılmaktadır. 1983 senesinde Göbeklitepe ziyaretçi merkezinin yer aldığı bölgede bir tarla sahibi olan ve tarlasını sürerken bir taşa denk gelen Mahmut Kılınç isimli bir adam bu taşı Şanlıurfa Müzesi’ne götürür.
Kayıtlarda yer alan bu bilgi, Göbeklitepe’yi bulmak için çaba sarf edildiği yönündedir. Müze yetkililerinin o dönemki çalışmalarda herhangi bir ilerleme kaydetmemeleri nedeni ile taşın sadece kaydı yapılmış durumdadır. Toplamda 300 metrelik bir alana yayılan Göbeklitepe yerleşim yeri, aynı zamanda 15 metrelik yüksekliğe sahiptir. Bu verilerin tam olarak ortaya çıkması ise Alman arkeolog sayesinde olmuştur. 20 farklı dairesel alan içerisinde 200’den fazla sütun yer alır. Aynı zamanda bu sütunların her birinin yaklaşık 6 metre yükseklikte ve 10 ton ağırlığında olduğu kaydedilmiştir.
Göbeklitepe Tapınağı Nerededir ve Nasıl Gidilmektedir?
Mardin ve Diyarbakır şehirlerinden yaklaşık 2.5 saat uzaklıkta, Şanlıurfa’dan ise 2 saat uzaklıkta olan Göbeklitepe, son dönemlerin en çok ziyaret edilen yapılarından bir tanesidir. Göbeklitepe’ye ulaşım da haliyle önemli bir yere sahiptir. Hem yerli hem de yabancı turistlerin akınına uğrayan bu yerde, görünenden daha fazlası olduğuna dair de yorumlar bulunmaktadır.
Şanlıurfa kent merkezinden Abide durağına geçiş yapılarak 100 numaralı otobüs üzerinden Göbeklitepe Arkeolojik Alanına erişim sağlayabilmek mümkündür. National Geographic belgeseline de konu olan Göbeklitepe, bulunduğu konum itibari ile her ne kadar geniş bir alana yayılan bir lokasyon olsa da, halka açık olan bölümü oldukça küçüktür. Göbeklitepe’de kazıların ve çalışmaların devam ettiği alanda tüm bölgeyi gezebilmek mümkün değildir. Yaklaşık 1 saatlik bir gezinin ardından Göbeklitepe’nin halka açık bir şekilde gösterilen tüm detayları çıplak gözle görülebilmektedir.
Göbeklitepe’nin Hikayesi ve Hakkında Bilinmeyenler
Resmi olarak keşfedilmesi yapılana kadar yerli çiftçiler tarafından üzeri tarım bölgesi olarak kullanılan Göbeklitepe bölgesi, çiftçilerin bölgedeki taşları yerinden oynatmasından ötürü ortaya çıkmış bir yapıdır. Göbeklitepe’nin önemi beton Taş Devri’ne kadar uzanan bir yapıya sahip olmasıdır. İnsanların yerleşik yaşama geçiş yaptıkları dönemi gözler önüne seren bu yapı, bilim dünyasının neolitik döneme karşı bakış açısını tamamen değiştirmiştir.
12.000 yıllık tarihi ile günümüze kadar gelmeyi başarmış olan Göbeklitepe’de çalışmalar hale sürmektedir. İnşa ediliş sebebinin henüz açıklanamamış olması da Göbeklitepe’nin gizemini ve aynı zamanda önemini ortaya koymaktadır. Stonehenge’den 7.000 yıl, Giza Piramitleri’nden ise 8.000 yıl daha eski olan bu yapı, şuan dünya üzerindeki en eski yapı olma özelliğini taşıyor. Kap, kacak, kesme aleti, bıçak, çöp çukuru gibi bulguların bölgede yer almaması, bu tezi destekler niteliktedir.
Yerel halk tarafından anlatılan bazı hikayeler de bu bölgedeki bir çok çarpıcı gerçeği gözler önüne seriyor. Mahmut Kılınç’ın anlattığına göre, çocuğu olmayan kadınların bu bölgeye gelerek dua etmesi, kısacası Şanlıurfa bölgesinde bir gelenek halini almış durumdadır. Bölgenin resmi keşfinin çok öncesine dayanan bu gelenek, günümüzde de hala geçerliliğini sürdürmektedir.
Göbeklitepe ile ilgili Kısa Bilgiler: Neden İnşa Edilmiştir?
Tarihi yerin sığınak ya da tapınak olabileceği hakkında bazı görüşler olsa da henüz tam olarak neden inşa edildiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Araştırmacılar tarafından ortaya konulan ve popüler görüşler içerisinde yer alan bilgi ise bu bölgenin ibadet alanı olduğu yönündedir. Bu bilginin kanıtlanması durumunda, Göbeklitepe, ile ilgili bir sinema filmi çekilmesi düşünülmektedir.
Arkeolog Joris Peters tarafından incelemesi yapılan 100.000’den fazla kemik yapısı, özellikle hayvan figürleri ve kemiklerinde kesi izleri olduğunu ortaya koymuştur. Göbeklitepe’nin eski dönemlerde insanlar tarafından kullanılması ve gıda için hayvan etinden faydalanıldığı düşüncesini de ortaya koymaktadır. Bazı uzmanlara göre ise Göbeklitepe ibadet alanından ziyade bir sığınak olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte uzak bölgelere göç eden eski insanların bu yeri bir dinlenme alanı olarak kullandığı yönündeki görüşler de bulunmaktadır.
Göbeklitepe Tabakalanmaları ve Özellikleri
Kazı çalışmaları sonrasında Göbeklitepe’de dört ayrı tabakalanmadan söz edebilmek mümkün olmuştur.
Bunlar;
- Tabaka
- A Tabaka: Dikilitaşların olduğu köşeli yapılanmalar
- B Tabaka: Oval ve yuvarlak yapılar
- Tabaka: Dikilitaşlı dairesel yapılanmalar şeklindedir.
Göbeklitepe bölgesinin ilk keşfini gerçekleştiren ve çoğu kazı çalışmalarına başkanlık eden Klaus Schmidt, Göbeklitepe ile ilgili kitaplar denince ilk akla gelen kişidir. Ana hatların dışında yüzey tabakalarında II. ve III. tabakalanmalardan söz eder. Schmidt’e göre üçüncü tabakada yer alan buluntular, kısacası T şeklinde 10 ve 12 adet dikilitaştan oluşmaktadır.
Bunun yanında D yapısının milattan önceki dönemde, 10 bin yıl öncesine kadar dayandığı yönünde görüşler bulunmaktadır. C yapısının dış duvarındaki kalıntılar D yapısından sonraki bir tarihte inşa edilmiştir. Bu değerlendirmelerin daha doğru bir şekilde yapılabilmesi için özellikle kazı çalışmalarına devam edilmesi gerektiği bilinmektedir.
Göbeklitepe Buluntuları ve Ne Zaman Bulundukları
Göbeklitepe kazısı bölgesinde bu zamana kadar yapılan konut olabilme ihtimaline herhangi bir alanda rastlanmamıştır. Konut ihtimalinin yok olması ile beraber yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkan buluntulardır. Bu buluntular, özellikle anıtsal kült yapılardan oluşur. Bu buluntuların bazılarının boyu 7 metreyi bulurken, geneli 6 metre yüksekliğindedir.
Bu zamana kadar yapılan çalışmaların toplamında 300’e yakın dikilitaş ortaya çıkarılmıştır. Kesimi yapılan ancak işlenmemiş olan dikilitaşlar da yine kazı çalışmaları sonrasında ortaya çıkarılmıştır. Göbeklitepe alanının etrafında ne amaçla yapıldığı henüz belli olmayan bazı oyuk kısımlar da bulunmuştur.
Bu çukurların yağmur sularını toplamak için yapıldığı düşüncesi yaygındır. Çukur şeklinde olanların derinliği 3 metreye yaklaşırken, aynı zamanda oval olanların derinliği ise 0.5 metredir. Dikilitaşların hemen hepsinde insan heykellerine rastlanır. Göbeklitepe araştırmacılarının bu taşların insanları bir araya getirdiğine ve özellikle dinlerin çöküşüne dair bazı kanaatleri de bulunmaktadır.
Göbeklitepe’de III. Tabakanın Önemi
Göbeklitepe’de yapılan kazı ve araştırma çalışmalarına yönelik en net bilgileri veren tabaka III. tabakadır. Kazıların ilk senesinde Klaus Schmidt tarafından dört farklı tabaka ortaya çıkarılmıştır. Aynı zamanda bunlara sırası ile A, B, C ve D isimleri verilmiştir. Daha sonraki kazı çalışmalarında ise E, F ve G olmak üzere üç ayrı tabaka daha oluşturulmuştur.
Jeomanyetik ölçümlere bakıldığında bu şekilde elde edilen minimum 20 adet anıtsal yapının varlığından söz edilebilmektedir. Yapıların ana gövdeleri 10 ila 12 adet dikilitaştan oluşur. Bu zamana kadar ortaya çıkarılan yapılardan özellikle C ve D tabakalarındaki dikilitaşların çapları yaklaşık 30 metreyi bulmaktadır.
Göbeklitepe alanının A tabakasındaki yapılar oval planlıdır. Bunların da çapları yaklaşık 15 metredir. Bu dört yapının merkez kısmında yer alan ve bunun yanında D katmanını oluşturan yapıların yükseklikleri yaklaşık 4 ile 5 metre arasında değişmektedir.
Göbeklitepe’nin Küçük Buluntuları
Kazı çalışmaları esnasında mimarı yapıların yanı sıra ortaya çıkarılan küçük buluntular, aynı zamanda bu bölgede çalışma yapmış olan kişilerin kullandığı eşyalardan oluşur. Çakmak taşından yapılan aletlerin yanı sıra, Obsidiyen taş aletlere de rastlanmıştır. Obsidiyen taşlarının genellikle Kapadokya bölgesinde yer alması, özellikle bu iki bölgenin birbiri ile ilişiğinin olduğu yönündeki görüşleri ortaya çıkarmıştır.
Taş aletlerin yanı sıra, kireç taşından elde edilen ve bazalt taşından oyulan malzemeler de bu bölgede bulunmuştur. Dünyanın en önemli yapılarından bir tanesi olma özelliğini bünyesinde taşıyan Göbeklitepe, hala birçok kişinin üzerinde çalıştığı alanlardan biridir. İçerisinde barındırdığı sırlarla ortaya çıkarmak için birçok arkeolog ve araştırmacı durmaksızın çalışmalarına devam etmektedir.
Sembolizm üzerine yapılan ve genel kanı halini alan yorumların değişmesine neden olan bu yapı, uzman sanatçıların elinden çıktığı düşünülen birçok eseri bünyesinde barındırır. Göbeklitepe bölgesinde bulunan sembollerin benzerleri, ancak daha küçük boyutta olanları Suriye ve Kuzey Irak bölgelerine kadar yayılan arkeolojik çalışmalarda gün yüzüne çıkmıştır.
Kapadokya bölgesinden başlayarak Göbeklitepe’yi içine alan ve Kuzey Irak bölgesine kadar uzanan bu iletişim ağının, Göbeklitepe‘nin hangi sırlarını barındırdığı ise günümüzde hala merak konusudur. Göbeklitepe’nin Neolitik Dönemde kültürel etkileşim bakımından bir merkez üssü görevi gördüğü yönünde bazı yorumlar da mevcuttur.