Fransız Devrimi Nedir ?
Fransız Devrimi Nedir: Avrupa Tarihi’nin en büyük düşünsel, toplumsal ve siyasal hareketidir. 14 Temmuz 1789’da Bastille Hapishanesi’ne yapılan saldırı ile başladı. Geniş kapsamlı bir hareket olan devrim, bir çok aşamalardan geçti. Devrimin, tüm Avrupa’yı ilgilendiren temel değerlerdeki gelişim sürecine, Aydınlanma Dönemi konusunda değinilmişti. Burada, devrimin neden Fransa’da ortaya çıktığının üzerinde durulacaktır. Bu da, birbirini izleyen ve destekleyen aşamalar ile Devrimin Nedenleri, Devrimin Başlaması, Fransız Anayasası, Krallığın Kaldırılması ve Koalisyon Savaşları başlıkları altında incelenecektir.
Fransız Devrimi’nin Nedeni ?
Aydınlanma Dönemi’ne İngiliz, Fransız, Alman ve İtalyan bilim insanları katkıda bulunduğu halde, devrim neden Fransa’da gerçekleşir? Bu soru öncelikle, yukarıda adlarını saydığımız ülkelerin kendi özellikleri ile ilgilidir.
1789 Fransız Devrimi’nde Fransa ve Avrupa Haritası:
Bu dönemde İngiltere, öteki Avrupa ülkelerine göre, özgürlükler ülkesidir. Devrimden yüzyıllar önce, 1215’te Magna Carta’yı, uygarlık tarihine kazandırmıştır. Ayrıca İngiltere, ekonomisi güçlü bir ticaret ülkesidir. Özellikle denizcilikte gösterdiği başarı, İngiltere’ye geniş açılım ve kazanımlar sağlar. Bu özellikler; İngilizlerin, dar kalıplar ve yetersiz koşullara sıkışarak, toplumsal patlamalar yaşamasını da engeller.
Almanya:
Almanlar, daha doğrusu Cermen dünyası; Avusturya, onun gölgesindeki Prusya ve dağınık durumda bulunan şehir devletlerinden oluşur. Prusya’nın birliğini kurarak Almanya olmasına, daha 80 yıl vardır. Bu dönemde Avusturya, Rusya gibi, Aydınlanma Dönemi ışığının oldukça uzağındadır.
İtalya
İtalya ise, kuzey toprakları Avusturya’nın egemenliğinde, öteki bölgeleri de, şehir devletleri biçimindedir. Bu şehirlerin, her ne kadar Venedik, Ceneviz, Marsilya ve Piyemonte gibi parlak örnekleri olsa da, henüz İtalya’dan, ülke olarak söz edilemez. İtalya birlik ve bütünlüğünü, yaklaşık 70 yıl sonra elde edecektir. Zaten İtalya Avrupa Tarihi’ne, Roma İmparatorluğu dışında, büyük bir katkısı olmayacaktır.
İspanya ve Portekiz
İspanya ve Portekiz; dönemini kapatmış imparatorluklar olduğundan, devrime karşı duyarlı değildir. Bu koşullarda en uygun ortam, Fransa’dır. Ayrıca Fransa’nın; coğrafya, düşünce, ekonomi ve sosyal konularda, birbirini etkileyen ya da tamamlayan, gerekçesi çoktur.
Fransa yani Galya, kuzeyde İngiltere, batıda İspanya, doğuda Almanya ve İtalya komşuluğu ile Avrupa’nın tam ortasındadır. Bir kıta ülkesi olduğu gibi, kuzeyinde Atlantik Okyanusu, güneyinde Akdeniz ile aynı zamanda bir deniz ülkesidir. On bin yıllık yerleşim sürecinde Fransızlar, Avrupa’yı etkileyen her konunun, engin deneyimini de kazanmıştır. Birkaç örnek olarak; 200 yıllık Haçlı Seferleri, Yüzyıl Savaşları sırasında ülkesini savunan Jeanne d’Arc (Jan Dark) karakteri ya da, Huguenot da denilen 20 bin Protestan’ın öldürüldüğü Saint Barthelemy Günü, sayılabilir. Tüm bu yaşananlar, Fransa’nın kültürel zeminine, bedeli ödenmiş önemli kavramlar olur.
Devrim öncesinde Fransa, Aydınlanma Dönemi’ne ışık tutan büyük düşünürleri de yetiştirir. Bunlar, kendilerinden daha önce söz edilen aydınlardır. Eserlerinde, eskiyen kurumlar ve yetersiz kalan anlayışlar bağlamında, Fransa’nın sorunlarını cesaretle ele alır, eleştirir ve çözüm önerileri getirirler. Örneğin, Montesquieu’nun Yasaların Ruhu adlı eseri, devlet yönetiminde çığır açar. Rousseau’nun Toplumsal Sözleşme adlı eseri ise, toplumun mutlu insan için ortam oluşturması üzerinde durur. Genel çerçevede Fransız toplumuna; anayasa, doğal insan, siyasal eşitlik, vergi adaleti, oy kullanma gibi yeni deyimler kazandırılır. Daha önce kendilerinden söz ettiğimiz bu aydınlardan, Immanuel Kant dışında hiç biri, 1789 Devrimi’ni göremez. Çünkü onlar, bu görüşlerini, bir devrim olsun diye ortaya koymamıştır. Eğer öyle olsaydı, bu büyük hareket, özümsenmiş bir devrim değil, ancak darbe olurdu.
Fransa’nın ekonomik durumunu göz önüne almadan, devrimi tetikleyen etkenler, tam olarak anlaşılamaz. Bu konuda birbirine karşıt, iki olgu öne çıkar. Birincisi, tarım ekonomisine dayalı hayat tarzının artık yeterli olmayışı; ikincisi, sanayi devriminin getirdiği zenginlik.
1789 Fransız Devrimi’nde meclisten bir görüntü:
Fransa’saki mali sıkıntılar:
Toprak geliri ile geçinemeyen nüfus şehirlere yönelirken, artan üretim sayesinde, tüccar ve sanayi sınıfı ortaya çıktı. Bu dengesiz gelişim, ekonomiyi olumsuz yönde etkiler. Fransa henüz bu çelişkili duruma çözüm bulamadan, büyük harcamalar yüzünden ekonomi daha da kötüye gitti. Art arda yapılan harcamaların, ilki Yedi Yıl Savaşları, ikincisi Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda görüldü. Yalnızca Amerika için verilen desteğin Fransa bütçesine getirdiği yük, yaklaşık 2 milyar frank oldu.
Bu dönemde, birbiri ardı sıra göreve getirilen maliye bakanları, sorunun üstesinden gelemedi. Amerika’ya yapılan ekonomik yardımın, Fransız Devrimi’ne çok önemli bir yararı oldu ki, o da 4 Temmuz 1776 tarihinde yayınlanan Bağımsızlık Bildirgesi’dir. Bu sayede, güçlü yönetimlere karşı çıkmanın ve temel özgürlükleri elde edilebilmenin, bir hayal olmadığı görüldü. Fransızlar da aynı yolu izleyecek ve 13 yıl sonra, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ni yayınlayacaklardır.
Yukarıda değinilen etkenlerin bileşkesi, Fransa’yı sosyal bakımdan sarstı ve devrimin kırılma çizgisini oluşturdu. Zaten Fransızlar, Hindistan örneğindeki kast sistemi kadar olmasa bile, üç tabaka olarak yaşamaktadır. Bunlar; soylular, din adamları ve köylülerdir. Soylular, krala en yakın grubu oluşturur. Feodalite dönemindeki gibi olmasa da, geniş toprak sahibidirler. Buna karşın, topraklarda köylüleri çalıştırır ve düşük oranda vergi öderler. Din adamları da, geniş toprak sahibi oldukları halde, neredeyse hiç vergi vermezler. Ancak, aralarında ayrıcalık farkı olduğu için, kimi din adamları da, içinde bulunduğu durumdan memnun değildir.
Sonuçta, Fransa’da verginin tümüne yakınını, halk tabakası ödemektedir. Köylülerin de içinde bulunduğu bu grup, zamanla çeşitli mesleklerin sahibi olarak, burjuvazi sınıfını ortaya çıkardı. İçlerinde büyük boyutta zengin olanlar ise, büyük burjuvaziyi oluşturdu. Yine de halk tabakası arasında, herhangi bir fark yoktu. Toprak gelirinin üçte birine sahip olan bu grup, devletin ekonomik yükünü taşıdığı halde, sosyal haklardan yoksundu. Bu dengesizlik, öteki etkenler ile birleşince, Fransa’da büyük bir toplumsal patlamaya neden oldu.
1789 Fransız Devrimi’nin Başlaması:
Fransız Devrimi’nin başlamasına vesile olan sebepler:
Fransa’nın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı yüzünden, birçok maliye bakanı göreve getirildi. Bunlar içerisinde; Turgot, Calonne, Brienne ve Necker’i sayabiliriz. Ancak hiçbirisi, kalıcı bir çözüm getiremedi. Çünkü soylular ve din adamları, sahip oldukları haklardan ödün vermiyor, yeni bir vergi yükü üstlenmek istemiyordu. Bu isteksizliğe, aşırı harcamaları halkın diline düşmüş olan, saray da katkı sağlıyordu. Böylece, derebeylik döneminden kalan ve çoğu halktan toplanan vergiler, genel bütçenin üçte bir oranındaki açığı, kapatmaya yetmiyordu.
Durumun kötüye gittiğini göre kimi soylular, çözüme yanaştılarsa da, bu karar Paris Parlamentosu’nda büyük tartışmalara neden oldu. Oysa başkentte kabul edilebilecek bir çözüm, öteki 12 eyaletin parlamentosu için de, örnek olabilirdi. Ancak bu fırsat değerlendirilemedi. Son çare olarak, Genel Parlamento, öteki adı ile Etats Generaux’nun toplanması gündeme geldi.
Genel Parlamento ise, 1614 yılından beri toplanmıyordu. Aradan 175 yıl geçtiği için, nasıl toplandığının görgü tanığı da yoktu. Bu ilginç duruma, araştırmacıların yardımı ile çözüm bulundu ve parlamento için seçimler, Şubat 1789’da yapıldı. Kökeni, 1300’lü yılların başına kadar inen Genel Parlamento, en kritik toplantısını 5 Mayıs 1789’da yaptı. Bu toplantı, Paris dışındaki Versailles (Versay) Sarayı’nın birimlerinden olan, Menus-Plaisirs Hoteli’nde yapıldı.
Soylular ve Din Adamları
Böylece; soylular, din adamları ve halkın delegeleri, aynı salonda bir araya geldiler. Soylular Grubu’nu 300, Ruhban Grubu’nu 300 ve Halk Grubu’nu da 600 delege temsil ediyordu. Ancak önemli bir sorun ile karşılaşıldı. Oylamalar, delege sayısına göre mi, yoksa grup adına mı yapılacaktı? Eğer oylama grup adına olursa, halkın istediği hiçbir karar alınamayacaktı. Sonuçta da öyle oldu. Bir aydan fazla zaman geçmesine karşın, hiçbir sonuç çıkmadı. Halkın delegeleri, sayısal olarak ezici bir üstünlük ile kendilerinin, Fransız ulusunun gerçek temsilcisi olduğunu bildirdiler.
Ancak bu delegeler, 20 Haziran 1789’da Genel Parlamento’ya gittiklerinde, salonun kapısını kapalı buldular. Dahası kapının önünde, içeri girilmemesi için, muhafız asker konulmuştu. Bu kötü sürpriz ve aşağılanma karşısında, Versay Sarayı’nın Tenis Salonu’nda toplandılar. Burada, kendilerini Ulusal Meclis olarak ilan ettikleri gibi, bir anayasa yapmadıkça dağılmayacaklarına, yemin ettiler. Aydınlanma Dönemi’nin Fransa’ya yaptığı etkiler, şimdi meyvelerini veriyordu.
Fransız Devrimi ile değişen Fransız Anayasası:
Ulusal Meclis’in çalışmaları, 9 Temmuz 1789’a kadar sürdü. Bu süreçte, kralın engelleme çabası olduğu gibi, öteki sınıflardan katılımlar da yaşandı. Ancak konunun ağırlık noktası, iyice değişmişti. Başlangıçta öncelikli konu vergi iken, artık anayasa olmuştu. Bu durum, Fransız toplumunun sosyal devlet sahibi olma yönünde, geldiği önemli aşamayı gösterir. Öteki sınıf delegelerinin de katılımı ile Ulusal Meclis, 9 Temmuz’da Kurucu Meclis’e dönüştü.
Gelişmelere engel olamayan kral, kendini tedirgin hissediyordu. Bu yüzden güvenliğini, Paris dışından gelen, yabancı asker ile sağlamak istedi. Bu çok tehlikeli düşünce, kralın halkına ne kadar uzak olduğunun da göstergesiydi. Bu kaba düşünceye karşın halk, siyasal bilincin ötesinde, kümelere ayrılmıştı. Genel çerçevede bunlar; anayasal monarşistler, ihtilalciler ve cumhuriyetçilerdir. Aralarında, aşırı ve ılımlı olanları da vardır.
Paris’teki gergin ortam, küçük bir kıvılcım bekliyordu. 11 Temmuz’da Camille Desmoulins adlı gazetecinin konuşması, halkın sokağa dökülmesine neden oldu. Üç gün sonra, yönetimi sembolize eden bir kurum olması yüzünden, Bastille Hapishanesi’ne saldırı gerçekleşti ve yakıldı. 14 Temmuz 1789 tarihli bu olay, devrimin başlangıç günüdür.
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi:
Bundan sonraki olaylar, 12 üyeli Kurucu Meclis’in kontrolünde gerçekleşti. Bunların en önemlisi, insan hakları konusunda yaşandı. Bunun için önce, 4 Ağustos’ta feodalizm ortadan kaldırıldı. Böylece Fransa’da, sınıflar arası farka ve soyluların ayrıcalıklarına son verildi. Daha sonra, General Lafayette’in büyük çabası ile 26 Ağustos’ta, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi yayınlandı. Bu olayda, Amerika’da 13 yıl önce yayınlanan Bağımsızlık Bildirgesi’nin etkisi büyüktür. Zaten General Lafayette, Amerika ile Fransa arasında önemli bir rol üstlenmiştir.
Fransız Devrimi sırasında 17 maddelik İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, temel olarak, şu önemli hakları güvenceye aldı:
1. İnsanlar eşit haklara sahip olarak doğar ve öyle kalırlar.
2. Bu haklar; özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskılara karşı koymaktır.
3. Egemenlik ulusundur.
4. Hiç kimse, kamu zararına olmadıkça, siyasal ve dinsel inancından dolayı, kınanamaz.
5. Herkes, konuşma ve yazma özgürlüğüne sahiptir.
Kurucu Meclis, 12 Temmuz 1790’da önemli bir kararı da uygulamaya koydu. Kilise Yasası ile dinsel ayrıcalıkları kaldırdığı gibi, kilise mallarına el koyarak, onları devlete bağladı. Papa’nın bu alandaki yetkilerine dokunmadığı halde, papazların göreve gelişinde, devrim yemini yapması koşulunu getirildi. Bu koşul, Papa’nın şiddetli tepkisine neden oldu: “İnsanlar arasında eşitlik ve özgürlük istemek, en büyük çılgınlıktır.”
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nden sonra, sıra anayasa yapmaya geldi. İki yıllık bir sürede, yenilenen üyeleri ile Kurucu Meclis, yedi bölümde 212 maddelik, 1791 Anayasası’nı hazırladı. Bu anayasa, 14 Eylül’de uygulamaya konuldu. Böylece, yaklaşık 50 yıl önce Montesquieu’nün ortaya koyduğu ve o zamanlar bir hayal gibi görünen kuvvetler ayrılığı ilkesi, yürürlüğe girdi. Yürütme yetkisi krala, yasama yetkisi parlamentoya ve yargı yetkisi de yargıçlara verildi.
Yürütme yetkisini elinde bulunduran kral, bunu ulusun isteği ile yapacaktı. Kendisi ayrıca, bakanları atama yetkisine de sahipti. Ancak kral, seçimler sonucunda oluşan parlamentoya karışmayacaktı. Çünkü parlamento, ulusal egemenliği temsil ediyordu. Yargıçlar ise, halkın seçimi ile belirlenecek ve bağımsız olarak görev yapacaktı. Böylece devlet yönetimi, Tanrı ve din kavramlarına değil, ulusal egemenlik üzerine temelleniyordu.
9 Temmuz 1789’dan beri, iki yılı aşkın süre görev yapan Kurucu Meclis, anayasa görevini tamamladıktan sonra, 30 Eylül 1791’de dağıldı ve yerini, 745 kişilik Yasama Meclisi’ne bıraktı. O da, bir yıl kadar görev yaptıktan sonra, yerini Ulusal Kongre aldı.
Fransız Devrimi ile Krallığın Kaldırılması:
1789 Ekim’inde Paris’te çıkan ayaklanmada halk, Versay Sarayı’na da saldırdı. 5 Ekim’de Kral XVI. Louis buradan alarak, göz önünde tutulmak için, Paris’in içindeki Tuileries (Tülyeri) Sarayı’na getirildi. Böylece Fransa’daki 700 yıllık monarşi çökerken, kralın tüm prestiji de sarsıldı. Artık Fransa Kralı, öteki monarkların deyişi ile talihsiz kral konumundaydı.
Kral XVI. Louis, devrimcilerin elinde adeta bir tutsaktı. Bu durumdan kurtulmak için, 20 Haziran 1791 gecesi, Paris’ten kaçtı. Bu konuda, eşi Marie Antoinette’in payı büyüktür. Amacı, devrimin başlaması ile Avusturya sınırındaki Montmedy’de toplanmış olan yandaşlarına ulaşmaktı. Ancak, Tuileries Sarayı’nın hizmetçisi kılığında kaçarken, Varennes’de tanınarak yakalandı ve Paris’e geri getirildi. Bu olay üzerine, cumhuriyet yandaşlarının sayısı artarken, Yasama Meclisi, kralın yetkilerini elinde aldı.
Avrupalı bazı devletlerin tepkileri:
Ancak Fransa’daki bu gelişmeler, aynı tür yönetim gösteren komşu ülkeleri tedirgin etmeye başladı. Başlangıçta konuya ilgisiz kalan bu ülkeler, kendileri için, gelecek kaygısına düştüler. Gerçi birkaç yıldır, Avusturya ve Rusya, Fransa ile ilgilenecek durumda değildi. Çünkü her ikisi de, Osmanlı İmparatorluğu ile savaşıyordu ve bu savaşlar, 1792’de sona erdi. Ayrıca Polonya’nın Bölüşülmesi, bu iki devlet ile birlikte, Prusya’yı da uğraştıran bir konu oldu.
Bu ilgi konuları sonuçlanınca, Avrupa’daki gözler, Fransa üzerine çevrildi. Ancak öne çıkan devletler, Avusturya ve Prusya oldu. 27 Ağustos 1791’de yayınladıkları Pillnitz Bildirisi ile XVI. Louis’ye desteklerini açıkladılar. Buna göre, Fransa’da monarşinin yeniden iş başına gelmesi ve eski soylulardan oluşan Göçmenler Ordusu’nun kurulması isteniyordu. Bu destek, kendi iç işlerine karışıldığını düşünen devrimcilerin, büyük tepkisine neden oldu.
Tepkinin boyutları:
Bu tepkinin boyutu, Fransa içinde savaş rüzgârları estirirken, dışarıda Avusturya ile Prusya’nın ittifakına kadar uzandı. Öbür yandan Marie Antoinette’in kardeşi; Avusturya, Rusya, İspanya ve İsveç’in, bir koalisyon ordusu ile Fransa üzerine yürümesini ve kralı kurtarmasını istedi. Her iki olayın yaşanması, Fransa’nın 20 Nisan 1792’de Avusturya’ya savaş ilanına kadar vardı. Ardından Prusya’nın da savaşa katılması ve henüz derme çatma olan devrim ordusunun yenilgileri, Fransa’yı zor durumda bıraktı.
Bu arada Prusyalı General Brunswick, Fransız ordusunu yenerek, Paris’e girebilecek duruma geldi. Ancak amacı, Fransa’yı işgal değil, devrimciler üzerinde baskı oluşturmaktı. Bu amaçla 2 Ağustos 1792’de bir bildirge yayınladı. Brunswick Bildirgesi, devrimcilerin krala tam bağlılığını istiyor, karşı çıkanları düşman sayıyordu. Ancak bu istek, XVI. Louis’yi daha büyük bir problem haline getirdi. Kral ve kraliçe, Tuileries Sarayı’ndan alınarak Temple Kulesi’nde hapsedildi. 21 Eylül’de cumhuriyet ilan edilerek, krallık yönetimine son verildi. Fransa’da cumhuriyet dönemi, Napolyon’un imparator olduğu 1804 yılına kadar sürecektir.
Resim Kaynağı (Picture Supply): Biography
Cumhuriyet parlamentosu olan Konvansiyon, 15 Aralık’ta karşı bildirge yayınladı. Burada, monark yönetimler değil, Avrupa halkları söz konusuydu. Artık Fransız ordusuna, devrimi yayma görevi veriliyordu. Ancak kral, devrimin sırtında bir kambur olarak duruyordu. Yaklaşık bir ay kadar süren yargılamadan sonra XVI. Louis, 21 Ocak 1793’te giyotin ile idam edildi. Kraliçe Marie Antoinette ise, dokuz ay kadar tutuklu kaldıktan sonra, 16 Ekim’de giyotin ile öldürüldü.
Fransız Devrimi sırasındaki Koalisyon Savaşları:
Fransa’da devrim başladığında, Rusya ve Avusturya, Osmanlı İmparatorluğu ile savaşıyordu. Hatta Prusya, Avusturya’ya karşı ve Osmanlı İmparatorluğu ile 1790 İttifakı’nı gerçekleştirmişti. Bu nedenlerle devrim, başlangıçta Avrupa’da çok önemsenmedi ve Fransa’nın kendi iç sorunu biçiminde algılandı.
Ancak gelişmelerden kaygı duyan ve kendileri de monarşi ile yönetilen devletler, Fransa’ya karşı birleşti. Fransa, monark yönetim altındaki ulusları, boyunduruktan kurtarma parolası ile hareket ederken, öteki devletler de, Fransa’da eski rejimin kurulmasından yana oldular. Bu konuda yapılan savaşlara, Koalisyon Savaşları denir. Bu savaşların genel sayısı yedi olup, 1792’den 1815’e kadar sürecektir.
Fransız Devrimi sırasında Fransa’ya karşı yapılan Koalisyon Savaşları’nın dökümü, şöyledir:
Asıl yükünü, İngiltere, Avusturya ve Rusya’nın çektiği bu savaşlar içerisinde, üçü ayrıca dikkat çekicidir. Bunlardan ilki 1798’de Mısır’ın işgali, ikincisi 1812 Moskova Seferi ve üçüncüsü de, 1815 Waterloo’dur.
Ancak Napolyon Bonapart, Fransız Devrimi’nin özgürlük ve eşitlik gibi, evrensel güzellikteki değerlerini, kendi kişisel istekleri uğrunda kullanmıştır. Bu düşünce Fransız Devrimi ile başlayan sürece zarar vermiş 1804 yılında imparator olmuş ve Fransa’yı, eski yönetim biçimine geri döndürmüştür. 1807 yılında, Rus Çarı I. Aleksandr ile Tilsit ve Erfurt’ta yaptığı antlaşmalarda, tüm Avrupa’yı temsilen hareket etmesi, önemlidir. Giriştiği 100’ün üzerindeki savaşlarda, yaklaşık 3,5 milyon askerin ölümüne neden olmuştur. Bu savaşların en büyük yararı, çeşitli ülkeden insanların birbirini tanımasına yardımcı olmasıdır.
Fransa’nın genel tarihi ve coğrafyasıyla ilgili bilgiler bulabileceğiniz bir sayfa: Fransa