Aynanın Tarihi:
Aynanın Tarihi; Ayna, civa amalgamalarının cam kaplamaların yüzeyine kaplanması sonucu elde edilen nesnedir.
Aynayı Kimler Buldu ? Aynayı Kim Keşfetti ?
Varlıkların görüntüsünü yansıttığı keşfedildiğinden beri insanın eliden düşmeyen aynanın tarihi eski çağlara kadar dayanmaktadır. Özellikle mitolojik öyküleri bir yana bırakırsak, dokuz bin yıl öncesine tarihlenen Çatalhöyük‘te bulunan obsidyen aynalar ile başlayabiliriz aynanın tarihine…
Antik Mısır, Çin ve Yunan uygarlıklarında ayna olarak “cilalanmış düz yüzeyler” kullanılmaktaydı. Başka bir deyişle günümüzde kullandığımız cam aynalara benzer aynaların keşfi ise 14. yüzyılda mümkün olur. Venediklilerin yaptıkları ayna, ancak 16. yüzyıldan itibaren yaygınlaşarak günedelik hayatımıza hiç çıkmamak üzere girer. Modern aynanın doğuşu ise 1835 yılında, Alman kimyager Justus von Liebig ile anılmaktaydı.
Türkler’ Ayna:
Ayna sözcüğü Türkçe’ye Farsça “ayine” sözcüğünden girmiş. Özellikle halk kültüründe de önemli bir yeri olan aynayı, Nureddin Rüştü Büngül‘ün, 1939’da yayınlanan Eski Eserler Ansiklopedisi‘nden okuyalım: “Türklerde ayna eskidir, ta demir devrinden beri yapıla gelmiştir. Demir, çelik, ayna demiri diye kendisine mahsus nam alan demirden mamul aynalar ancak müzelerde bulunmaktadır. (…)Şimdi el aynası, endam aynası, tuvalet aynası, berber aynası ve hatta bir cismin alt kısmını görmek için müdevver (yuvarlak) bir tepsi şeklinde aynalar da görülmüştür. İnsan yüzünün ve endamının güzelliğini, çirkinliğini görmek için daima aynaya müracat eder ve onun karşısına koşmaktan kendisini alamaz.”
Antik Mısır’dan günümüze kadar kadınların vazgeçemediği Ayna…
Aynanın çeşitleri, gündelik hayatımızdaki yeri, felsefi ve tasavvufi yönü derken üzerine kitaplar yazılacak kadar mühimdi. Büyük bir denizde boğulmadan sözü Salâh Birsel‘e bırakarak bitirelim…
Salâh Birsel, Mart 1976’da Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi‘ndeki yayınlanan “Aynalar” isimli yazısında ayndan şu satırlarla söz eder: “İnsanlar evsiz barksız yaşar da aynasız yaşayamaz. Daha ilk çağlardan başlayarak ayna, insanların trenini çuhlatmıştır. Kadınlar yüreklerini soğutmak için onları her dakika yamaçlarında tutarlar. Boy aynalarının, duvar aylarının ya da Fransa’da XVIII. yüzyılda yapılmaya başlayan ayaklı aynaların ortaya çıkması da kartladıkça körpeliğe özenen kadınların işidir. Denilebilir ki, İstanbul’da boy aynalarına, duvar ve konsol aynalarına düşkünlük, XVII. yüzyılla kendini belli etmektedir. Hasköy’deki Tersane Bahçesi Kasrı‘nın çeşitli daireleri de, 1718 yılında, Venedikliler’in verdikleri dev aynalarla donatılmıştır. Bu yüzden de köşk, o günden sonra Aynalıkavak Kasrı adıyla anılmaya başlamıştır.”
Harika bir konu: Aynayı kim buldu ?